28 Kasım 2011 Pazartesi

Mehter takımı gibi olmamaya karar vermek.

Aaa bak ben yine karar verdim. İki ileri bir geri ya da iki geri bir ileri gitmicem artık ben. Ağır ağır da gitmicem hem. Diğer adım için iki ay da beklemicem. Galiba, belki, sanırım, düşünüyorum ki, işleri bu noktaya ben getirdim. Kendi varsayımlarım yüzünden belki. Belki değil. Ama this brought loneliness so far. Gitmek istediğim yerden vazgeçemiyorsam, gidiş şeklimi değiştirsem daha iyi değil mi? Vazgeçemiyorum, orada olasım var, başka hiçbir yer oraya benzemiyor. Ama oraya da bir adım ileri, iki adım sağa, üç adım geri yaparak gidilmiyor.
Bu kararım yine de attığım her adımdan sonra bi geri mi gitsem acaba dememi engellemiyor. Azar yememi de engellediği söylenemez pek. Bazen "I'm a rabbit in your headlights" diyesim geliyor, ama o da denmezmiş. Ama geride bir yerlerde güvenli bir yer var gibiydi sanki, sanki orada kalınca risk yoktu. Şimdi var, evet. Neden var ki sanki? Sanki kafamı yormam gereken yeterli konu yok mu? Selam adam, şimdi bak bi 3-5 güncük çık aklımdan, biraz işim var, sonra cuma akşamı, cumartesi falan gel, başımın üstünde yerin, söz.

Ruh sağlığı, geri dön, nolur geri dön, çok özledim, sensiz hayat çok börölöp.

20 Kasım 2011 Pazar

Passion's overrated anyway.

Yok, hayır. "Ben neden..?" dememeliyim. "Sen neden..?" de yasak. Sen "Ben neden...?" demelisin bu saatten sonra. Dikkatimi dağıtmak için elime geçen bir fırsattı bu, dağıldı mı dikkatim, evet. Şimdi dikkatim bu yeni "unsur"da toplanırsa o zaman üstümüzden yeni bir kuş geçmesi gerekmez mi? Gerekir. Bu sefer de kuşa odaklansam? Köpek geçmesini beklerim. Sonu yok ki bunun.
Fazla düşünmeyi geçtim, düşünmesem hiç, düşünemesem, en iyisi o olacak. Bazı şeyler bu saatten sonra değişmez ki kafalara saksı inmedikten sonra. Saksıyla kafaya geçirmeyi de beceremiyorsam, susarım ben de. Zaafımı kabul eder, caddeden geçen kırmızı arabaları sayarım, yeşil odalara kaç kere girdiğimi saymak yerine. Hem ne bileyim, işlerim var benim, çalışmam gereken derslerim, odaklandığım projelerim. Sadece olmayacak duaya amin demeye vaktim yok, o kadar and I've been here before.
Neyse, iş di mi? Çok çalışmalar. Daha astronot olcam ben.

17 Kasım 2011 Perşembe

Karşımda bir kadın oturuyor, beni mimleyip duruyor.

Şimdi de yok efendim ruhum ne renkmiş falan. Renklerin anlamını okumadan kendi kendime turkuaz mı fuşya mı demeye başlamıştım bile. Sonra şunları okudum, okumam yazmam var çünkü çok şükür. Pastel boyamam bile var, siz bilmezsiniz.

Renkler ve Anlamları:

Beyaz: Temizlik, saflık ve güven hissi verir. Hüzünlendirir.
Siyah: Konsantrasyonu ve özgüveni artırır. Çoğu ülkede matemi temsil eder.
Mavi: Özgürlük hissi verir ve sakinleştirir.
Yeşil: Dinlendirir ve huzur verir.
Kırmızı: Tansiyonu ve kan akışını hızlandırır. İştah açar.
Sarı: İnsana heyecan ve canlılık verir. Dikkat çekicidir.
Mor: Bilinçaltını olumsuz etkiletebilir.
Pembe: Neşe, güven ve rahatlık verir.
Turuncu: İştah açar, yorgunluğu giderir.
Lacivert: Düşünce gücünü arttır, ciddiyet verir.
Kahverengi: Toplum içinde rahatlık ve güven verir.
Gri: Alçakgönüllüğü ve dengeyi ifade eder.

Kırmızı demiş bana Amaltheian! Bence griyim ben gibi şakalar yapmaktan kaçınacağım şu an. Mavi de olabilirim insanlara verdiğim aşırı özgürlük hissi yüzünden :) Tamam bence ben bazen mavi bazen kırmızıyım. Hatta ilk fikrim değişmedi, bazen turkuaz (yeşil-mavi) bazen de fuşyayım (kırmızı-pembe). Ama Amaltheian'ın ta kendisi turuncu. İştah açmakla birlikte, uyku iştahını da açıyor. Ya da bizde bir sorun var.

Öyle ortaya "I can see through you, see your true colors" diyesim geldi.
Bitti!

15 Kasım 2011 Salı

İtiraf.

Kendi çaresizliğim midemi bulandırmaya başladı. Bu kadar.