20 Haziran 2011 Pazartesi

İlk defa mimim oldu çok heyecanlıyım!

Ama ben mim nasıl yapılır, nelerden oluşur, mimlenince kaçılır mı, yoksa iyi bir şey midir bu bilemem. İnsan mimlemeyi de bilmem! Deniyorum şu an, olmazsa da canım sağolsun: Amaltheian mimlemiş beni evet. O yaptıysa kötü bi şey olmasa gerek, o yüzden cevap verebilirim demek ki.

Cevap veriyorum. Yalan çok kötü bi şeydir. Söylemeyin. Şaka. Söylenir yalan hep. Karşımızdaki kırılmasın diye söylenir, biz kırılmayalım diye söylenir, başkalarını eğlendirmek için de söylenir -hikayeler, filmler falan yalan ki hep, güzel yalanlar ama yalanlar. Söylüyorum ben de sanırım, ufaklarından hep. "Aa" diyorum "öyle deme, senin de saçın çok güzel", "Yok canım, uyumuyordum" diyorum falan. "Hastayım" diyorum "ondan gelemem". Gerçi bu sonuncusunu bi süredir yapmıyorum, zira hasta olduğuma kendim inanıp sonunda "başım ağrıyor" demişsem başım ağrıyor, "midem bulanıyor" demişsem gerçekten bir süre sonra midem bulanıyor.

Yalan değil de en çok "mış gibi" yapma sorunum var benim. Kızmamışım gibi, acımamış gibi, kırılmamışım gibi falan. Oynuyorum bildiğin, aslında yüzüne bakılcak insan değilim de, neyse. Sebebi vardır, ki var. Caetano Veloso da demiş zaten, "Yakından baktığında kimse normal değildir" diye, var bende de bi şeyler, olabilir, doğal.

Yalan değil de en çok söylenmeyenler korkutur beni. Yalan söylediğin kişiye sanki bir şey uyduracak kadar değer veriyormuşsun gibi gelir. Öyle işte.

Ha bi de; Jeff Buckley-Hallelujah.

5 Haziran 2011 Pazar

Şaka yapmıştım ben zaten önceden

Sıçmayayım elime ağzıma, öpeyim onları "Aman da, hanimiş?" diyeyim falan. Evet, çünkü yine değişti benim fikrim. Değişebilir, olabilir böyle şeyler. İçimde oğlak var çünkü, bastıramıyorum kendisini!
Ayrıca böyle sanki ben bu hafta kendimi eğlendirmedim, cidden eğlendim gibi geliyor. Bunda insanların masalardan kalkmasını engelleme gücüm ve beş sayfa zımbırtı yazdırma başarımın etkisi büyük olabilir.
Şimdi de klasik pazar cyberstalking seansları falan, olur öyle. Çok kendi üstüme gitmicem, en azından bi kaç sekme açık, hıh!
Bi de gerçekten, neden kimse böcekleri iyileştirmek istemiyor?

4 Haziran 2011 Cumartesi

Elime ağzıma sıçayım afedersin.

Evet, sıçayım. Zira evren benim olduğum gibi davranmamdan memnun. Aksini yapınca olmuyo!
Çözdüm, olmuyo. Gerçekten. Küstüm, olmuyo. Sustum, olmuyo. Konuştum, hiç olmuyo. Bende sıkıntı var bence.
Atma!
Şaka.
Neyse evren, kaybolmayan adam yapmayı becermeden gözüme gözükme.
Sahi, biz neden döndük?

2 Haziran 2011 Perşembe

Caution

Her şeyin başı temkin. Önce kendi beynimizi kontrol edelim ki fazla coşmasın, sonra kontrollü bi şekilde düşünelim olanı biteni, evet. Strateji yaptım. Süper oldu bence çok yakıştı bana. Hani beklentisizdik ya artık, öyle olmayı deniyoduk falan ama ister istemez oluyodu insanlardan beklenti bi şekilde, şimdi beynimin kenarına bi tane güvenlik koydum, en ufak beklenti oldu mu yaka paça atacak dışarı.
Ha ama mesela sadece beynimizin içini kontrol edelim, elimizi ağzımızı kontrol etmeyelim. Evet onları serbest bırakalım, planım bu. İçimizden geleni yapalım ki bu böyle olursa ne olur falan diye içimiz içimizi yemesin sonra. Act more, think less, evet. Zaten iki gram beynim var, onu da böyle saçma sapan aktivitelerle yormamayı seçiyorum.
Neyse bugün işim gücüm var bunu söledim, gidicem şimdi.
Günün şarkısı da: Janis Joplin - Down on me, nedeni yok!

Ben ödev yapmak istemiyor muyum sanıyorsunuz?

Çok istiyorum. İstiyorum ki ödevi hemen yapayım, hemen bitsin. Ama dikkatim dağılıyor, canım, yapcak bi şey yok! Böyle birden dırınım diyerek turuncu renk beliriyor, aniden (1) görüyorum, aa diyorum bakayım ne varmış!
Viral reklamla ilgili ödev yapayım diyorum, bir açıyorum youtube'u örnek bulayım diye, "Aaa ne de güzel reklamlar yapmış adamlar "diyorum sonra, biraz daha izleyeyim.
Sonra birden aklıma burası geliyor, "Aa" diyorum "dün yazmıştım bugün de yazayım". E yazcak neyin var gerizekalı, bütün gün evde oturdun!
Başladığım şeyi bitirmekle ilgili sorunumu aşmayı diliyorum bazen. Hani böyle başlamak ayrı azap, 10 sayfa yazdıktan sonra son paragrafı bitirmek ayrı. Arası güzel ama, arası cici. Arası güzel bi yer, aradayım tam aradaaaaa.. Yok değilim, bildiğin yarım saat uğraşsam bitecek, ama mümkünatı yok uğraşamıyorum.
Neyse en azından huysuzluğum geçti diyebiliriz, şeker gibi bir insan oldum.
Kapım da olsa tam olacak, ama yok, bir kapım bile yok!

Aaa bi de bugünün şarkısı Lamb - Less Than Two, evet. Bir yani. Tek. Yek. İki eksi bir gibi, ama in my case, [(bir artı bir) eksi bir] artı bir eksi bir.

1 Haziran 2011 Çarşamba

Aaa ben yazabiliyormuşum!

-Yaz kızım.
-Peki..

Şimdi, öncelikle 7800 yıldır suratına bakmadığım yere dönüp neden bi şeyler yazdığımı bilmediğimi söyleyerek başlamak istiyorum. Başladım mı? Tamam.
Buralardayken hep çok üzgünmüşüm ben, sonra geçen gün okudum onları yine üzüldüm tam bir gerizekalıya yaraşır şekilde. Ama sonra birden köpek sevdim geçti.
Bu aralar kendi kendimin dikkatini dağıtmakta üstüme yok. Böyle üzülüyorum birazcık, azıcık ama, tamam mı? Sonra hemen diyorum ki, "Çabuk bak, çabuk kuş geçiyo!". Sonra unutuyorum neye üzüldüğümü birden. Tabii her zaman işe yaramayabiliyor bu taktik. Bazen kuş da geçse, uçak da geçse, Süpermen de geçse üzerimden, tek umursadığım şey kırmızı Liverpool Adidas sweatshirt'ü olabiliyor. Olmasın! Ya da karşılıklı umursaşalım? Çok şey istemiyorum bence, hı hı, evet.
Neyse, sıkıntı bence şurada başlıyor, ben çok umursamıyormuşum gibi davranma konusunda artık uzman oldum. Küçüklüğümden beri başarıyla uyguladığım "Acımadı kiii, acımadı kiii" taktiği konusunda sanırım artık bir numara benim. Ayıp mı canımın acıması? Acıyamaz mı? Tamam, Spiderman olabilirim ama Cyborg değilim en nihayetinde! Asıl mesele sanırım karşımdakine "Sen benim canımı acıtamazsın" mesajı verme kaygımdan, e bal gibi de acıtıyo adam! Yalana ne lüzum var! İşte şimdi ben sanki bu adama "sen benim canımı acıtacak kadar önemlisin" mesajı verirsem, sanki o adam "Güç bende artık!" diye beni alıp yerden yere vuracak! Vurmaz demeyin, şansınızı deneyin dırınım. Çünkü daha öncekiler vurmuştu ki! Neyse biz okulda böyle öğrenmedik. Tümevarım kesin bilgi vermez, hı hı, evet. Yani şöyle ki, şimdiye kadar 100. kattan atlayanların ölmüş olması ama asansörle inenlerin ölmemiş olması, asansörün daha güvenli olduğunu kanıtlamaya yetmez. Yetmez işte, öyle öğrendim ben daha fazla detay sorulmasın, anlatamıcam sıkıldım bile şu an. Ben öyle diyosam öyledir, bunu şu an kabullenip geçtik mi? Tabii ki de geçtik, patron benim burda!
Hımm sonra, başka ne var ki? Gülüyorum hep ben artık. Evet gülüyorum. Bazen böyle bir Türk filmi aktrisi edasıyla acıklı gülümseme yapıyorum, bazen bildiğin normal gülüyorum, bazen de basıveriyorum kahkahayı. Neden? Çünkü bence çok fazla mutluymuş gibi yaparsak sonunda mutlu oluruz. Ben şu an bunu deniyorum. Kendi kendimin kobayıyım evet, başarısız sonuçlanırsa bu deneyim sizi haberdar ederim. Resmen kendime görev bildim bu durumu. Siz kimsiniz? Neler oluyor? Ben kimim? Ya siz yoksanız? Aaa yoksunuz!
Neyse şu an da sanırım bugünün şarkısı olarak Natalie Imbruglia - Torn'u belirleyip bitiricem. Bitiricem dediysem, bitiricem, kimsenin iznine ihtiyacım yok zira. Belki bu cümleyi de bitirmem, aa bitirdim. Tamam belki bu cüml